İzleyiciler

29 Aralık 2015 Salı

BELKİ DE




Kazandıklarımızı bilmeden,
Kaybettiklerimiz ile başlıyoruz hayata.
Belki de ,
Bir ömür sürecek keşkelere,
Çocukken adım atıyoruz...
Hep umutsuzluk içinde iken
Ufuklarda hayal ediyoruz umutu
Ve hep atlıyoruz...
Bugünü , hayallerimizi
Pas geçiyoruz
Kayıp edilebilir mi görüyoruz?
Yoksa fazla mı kapılıyoruz?
Yarınların daha güzel olacağına...

Hep uzaklarda aramaktan mı kaynaklanıyor ?
Bilmiyorum
Ama biz ne bugünü  yaşayabiliyoruz ne de başımızın ucunda olanın kıymetini biliyoruz.
Belki de,
Bir göz açıp bakabilsek
Kurtuluş tam da olduğumuz anda
Ve yaşaya bildiğimiz zamanda.
Dönüşü olmayan bir yola çıkmadan önce artık fark etmeliyiz.

25 Aralık 2015 Cuma

NEFSİME





Gaflet pusu kurmuş köşe başlarına
Tembellik alışkanlık olmuş kula

Dönmez önü bir türlü kıbleye
Kolay mı sanırsın sen mahşeri

Sorular mı var cevapları mı?
Aslında hepsine sahibiz,
Ah bir varsak farkına...

Keşkelerden uzaklarda
Yaşamak istersen eğer
Dön sende Mevlana
Huzur bulur işte o zaman
Dünyadan bunalmış ruhun

Aç gözlerini bak etrafına
Boşuna mı geçiyor insanlar kıyama
Saadet Onda huzur Onda
Sıhhat Onda dua Onda


Nefsime sorsam sünnetleri,
Bilmez sünneti kıbleyi,
Bilmez farzı vacibi
Cevabı bulmak için,
Mahşere kadar düşünecek sanki ..


20 Aralık 2015 Pazar

BİR SERZENİŞ



BİR SERZENİŞ


Üşüyorum anne,
Değil, havanın soğukluğundan ..
İnsanların buz gibi yüreğinden.
Karlar yağmış sanki.
Buz tutmuş gibi,
Donuk ve sisli yürekleri

Acımıyor artık anne,
Tüm yaralarım kabuk bağlamış,
Benliğim bile kabullenmiş,
İlgisizlik tüm hücrelerde,
Sanki kendiliğinden mi yer edinmiş ?

Anlayamıyorum anne,
Bu kadar kolay mıydı ?
Yoksa hep sadece bize mi zordu?
İnsanlar ne zaman değişti
Ya da farklı olan hep biz miydik?

Bir adım ötede ölse biri
Sanki bin adım öteye gidecek gibi
Kendisinden bilinecekmiş gibi
Bir korku sarıyor tüm benliğini

Elini uzatsa biri,
El aman dese, yardım et dese
Döner hemen maymuna,
İşaret eder üçü
Duymadım, görmedim, bilmiyorum...

Herkes girmiş dünyasına,
O küçük korumacı dünyasına
Anahtarı bir kendisinde var
Sanki kaybolacak gibi 
Saklamış en ulaşılmaz sandıklara

18 Aralık 2015 Cuma

RÜZGAR, AH O MAZLUM







Ay ışığında yürür hayaletin.
Sessizliği sever billur sesin
Ve parlar karanlıkta,
O gül gibi masum yüzün...

Rüzgar, ah o mazlum
Koparıp götürmüştür seni benden
Ve çaresizliğimi anlatır kalan fısıltın.

Bir gürültü kaplar tüm evreni
Susurmak istermişcesine sesimi
Çığlığa da dönse ne fayda
Karanlıkta yankılanır feryatım...






12 Aralık 2015 Cumartesi

"Medeniyet!" dediğin tek dişi kalmış canavar?





İSTİKLÂL MARŞI
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl,
Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl!
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim; bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Garb'ın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar;
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir îmânı boğar,
"Medeniyet!" dediğin tek dişi kalmış canavar?

Bugün buraya ilk dört kıtasını aldım İstiklal Marşı'nın. Ancak her kıtası her satırı ve hatta her kelimesi bile çok büyük kıymetler barındırıyor içinde, tabi anlamasını bilene...

Burada sonlandırmamın asıl sebebi ise ; 
"Medeniyet!" dediğin tek dişi kalmış canavar? , diye biten mısrasıdır.
Şimdiler de önümüzü yüzümüzü dönmüş olduğumuz ve her fırsatta bazılarımız tarafından övgü ile söz edilen bu Medeniyetler beşiğinin aslında gerçekte ne olduğunu ne kadar  ''Medeniyet!'' olduğunu tartışmak istememdir.
Evet her fırsatta kendi milletini küçük gören hor gören bir bireyden hatta bir topluluktan, Milli Marşımızı okuyup anlamalarını istemek galiba çok olmaz.
Bu insanlar ki ,
-İşte arkadaş Türk Milleti değil mi bunlara herşey layık 
-İşte zaten böyle bir olayda sadece Türkiye'de görülür.
Gibi cümleler kurmaktan geri kalmazlar.
Ve hatta bazı önderleeri bizleri bu büyük Medeniyetler beşiğine bile şikayet ederler.
Neyse biz konumuzu çok dağıtmayalım. Bugün ileri medenyet diye sığındığımız ve hatta göklere çıkarttımız bu uluslar milletler gerçekten ne kadar medeniler, bizden ne kadar öndeler.
Evet teknolojik olarak hatta ekonomik anlam ve alanlarda da onlardan geride kaldığımız bir gerçek. Peki bu Milletler sahip olduklarını acaba nasıl elde ettiler.
Kendilerinde olmayan bu kaynaklara nasıl ulaştılar ?
Yıllarca sömürdükleri toprakalrı nasıl terk ettiler ve terk etmeden sömürüye nasıl devam ettiler ?
Bunlar gibi bir çok soru var cevabı belli olan aslında. Bugün bile bir güç savaşı bir gövde gösterisi için kendi evlerinden çok uzakları nasılda yangın yerine çeviriyorlar.
Yangın yerine çevirmekle de yetinmeyip buradan kaçan insanlara kendilerine sığınmak isteyen mazlumlara nasıl davrandıklarını Tv ler de bol bol seyrettik.
Çocuğu kucağında bir umut ile gittiği yerlerde tekme ile düşürülen babanın durumunu...
Tel örgüler arkasında bu medeniyetler beşiğinden yardım beklerken soğuktan, yağmurdan korunamayan insanları...
Ya hani bunların teknolojileri ekonomileri bizden iyiydi ya değil mi şimdi sizede bazı kavramlar komik gelmeye başladı...
Vicdanı olmayan devlet geleneği olmayan bu ulusların bizlerde bizim devlet ve milletimizden ileri olan aslında hiç birşey yok. Sadece biz bunu anlayıp fark edelim yeter ki.
Aslında belki de vardır bir yönleri hani bizden iyi olan oda başkalarına ait olanı sömürme becerileri...



5 Aralık 2015 Cumartesi






İhlâs, Allah ile kul arasında bir sırdır. Melek bilmez ki yazsın, şeytan anlamaz ki bozsun...
Cüneyd-i Bağdadi

Kül olduk mu ?
Olabildik mi ?
Allah (c.c.) bizlerin kusurlu ve aciz kulluğumuzu inşallah kabul eder. Bu fani dünya da hergün boş yaşamamayı kulluğun gereğini yerine getirebilmemizi bizlere inşallah nasip eder.