İzleyiciler

29 Nisan 2016 Cuma

BU BİR UMUT Bölüm 4





BU BİR UMUT
Bölüm 4



-" Hocam peki biz bu - Kİ enerjisini nasıl ortaya çıkartacağız ki ? "

Soru arka sıralardan sarışın, düz saçlı bir kızdan gelmişti. Umut arkasını döndüğünde kızın gayet ciddi bir şekilde soruyu sorduğunu ve hocasının vereceği cavabı büyük bir heyecan ile beklediğini görmüştü.

-" Evet Sevda şimdi biz bu -Kİ enerjisini vücudumuzdan ancak elektrik ile çıkartabiliriz. Bizlerin vücatlarında bir tür elektriklenme çeşiti olab statik elektrik bulunmaktadır. Bir çoğunuz biliyorsunuzdur okullarda derslerde belki hocalarınız da size anlatmıştır. En bilindik örneği vererek size açıklayayım; plastik bir tarak ile kuru saçlarınızı taradıktan sonra ve belli bir sürtünme oluştuktan sonra küçük kağıt parçalarına tuttuğunuz zaman onları çektiğini göreceksiniz. Ya da yün kazağınızı vücudunuzdan çıkarttığınız esnada duyduğunuz çıtırdamalar bunların hepsi etrafınızda oluşan sizlerde biriken elektriklenmeler birer örnektir. "

-" O zaman hocam dikkat edelim de çarpmayalım birbirimizi " diye gülümsedi Sertaç.

-" Evet haklısın Sertaç dikkat etmek lazım birbiriniz ile temasınız esnasında bile bunu hissedebilirsiniz."

-" Halil hocam daha tanışmadık ama siz bütün öğrencilerin adını biliyorsunuz. Yoksa önceden bir ders oldu da ben mi kaçırdım ?" bu sorunun sahibi Hamit'ti ve daha önce başka bir ders olmadığını biliyordu aynı zamanda bu iki öğrencinin de burada ilk yılları olduğunun farkındaydı.

-" Hayır Hamit başka bir ders olmadı. Ben bu sınıfta ki bütün öğrencilerin isimlerini biliyorum. Hemen hemen hepsinin testlerin de hazır bir şekilde orad bulundum, hepsinin ailesiyle ilk görüşmeyi de bir zat ben yaptım. Bu yüzden de sınıfta ki bütün arkadaşların bana hiç yabancı değil aynı senin gibi."

-" Şimdi konumuza geri dönersek... Bizler vücudumuzda bulunan -Kİ yi statik elektriklenme ile ortaya çıkartacağız yani bir akım oluşturup onu kullanacağız. Bunu yaparken de tabi ki bir çok bilgiden yararlanacağız. Uzakdoğunun meditasyonundan ve onun bakış açısından içimize yönelirken batının bilimini kullacağız ve tabi ki kendi örf ve adetlerimiz ile özleşmiş olan inançlarımızı hep ama hep hatırlayacağız. Bir çok şekilde içimizde bulunan güçü açığa çıkartmanın mümkün olduğu yapılan araştımalar ile kanıtlanmıştır. Ama en yaygın ve güvenli yöntemi eldiven olarak giyinen nesnelerdir. Aynı bir parmak uçları kesik olan eldiven şeklinde dizayn edilmişlerdir. Bunlarda bulunan ve bilek kısmından uzatılan kablolar ile eldivenin üst kısmında yer alan bir kibrit kutusu büyüklüğünde ki güç deposuna sizin -Kİ enerjiniz aktarılır. Orada biriken enerjinisi statik elektriklenme yöntemini kullanarak serbest bırakırsınız."

-" Hocam biz bunlar neden kullanacağız peki bu bizim ne işimize yarayacak ?"
Soru bu sefer en önden gelmişti. Çetin gayet meraklı gözlerle hocasına ve etrafına bakıyordu. Gerçekten tüm bu anlatılanlar ne içindi bu çocuklar bu eldiven güçlerini -Kİ enerjilerini nerede kullacaklardı ? Peki sadece neden onlar seçilmişti  buraya geldiklerinden itibaren hep bu lafı duymuşlardı -" Sizler seçilmiş kişilersiniz içinizde ki güç oldukça önemli ve kabiliyetleriniz sizleri çok çok yukarlara taşıyacak." deniliyordu. İyi de bütün bunlar nasıl olacaktı ? 

-"Evet şimdi size bir çok konuyu uzun uzadıya anlatamayacağım bu dönemde çünkü zamanımız oldukça kısıtlı. Burada ki asıl amaç yani bu dönemde elde etmeyi düşündüğümüz ve planladığımız asıl konu sizlerle tanışmak ve sizleri bu dünya ile tanıştırmak. Bir çoğunuz ailenizden dolayı veya çevrenizden dolayı zaten bu farklı hayatın bilgisine sahiptiniz. Detaylı olmasada kulaktan doğmada olsa bazı bilgilere sahiptiniz. Benim burada ki amaçım sizlere bazı temel bilgileri vermek ve diğer arkadaşlarıda bu farklı hayata alıştırmaktır."

-" Bu yüzden kısa tutarak devam edeceğim çünkü tek dersiniz bu olmayacak. Daha bir çok fiziksel ders ve eğitiminizde olacak. Düşünsel gücünüzü geliştirmek içinde Felsefe gibi dersleri de alacaksınız. Bu yüzden her dersin - her hocanızın- vakti oldukça dar ve kısıtlı bunu en verimli şekilde kullanmamız lazım."

-" Öncelikle eldiven güç ve yeteneklerinizi hayatınızın her alanında kullanacaksınız. Ama sizlerden özle istek ve ricamız ilk 3 yılı boyunca hiç bir öğrenci bunları akademi duvarları dışında kullanamaz  eğer böyle bir şey olursa o kişi öğrencilikten atılır ve bir daha da kabul edilmez. Bu bütün organizasyonlar için geçerli olan en temel ve ilk sırada ki kuraldır. Bütün hayatınız kısmını biraz açarsak sizler bu kabiliyetleriniz ile hem fiziksel farkındalığınızı hem de düşünsel gücünüzü arttıracaksınız. Daha dikkatli, daha çabuk kavrayıp ve anlayan, sadece kendisinin değil çevresinde ki her olay ve olgunun farkında olan özel insanlara dönüşeceksiniz. Bizlerin burada ki asıl amaç ve gayesi toplumsal kalite ve verimliliği arttırmak ama tabi ki bundan en büyük pay ve kazancıda yine bu kurumlar kazanacak. Bu kazancın nasıl olduğunu ileri ki yıl sizlere daha net ve kesin olarak anlatılacak.  Unutmayın hiç biriniz burada zor ile tutulmuyorsunuz bu sene burada olan seneye hatta yarına bile burada bulunmak istemeye bilir. Ve seçim kendisine aittir kimse onu zorla tutmaz hatta güvenli ve istekli bir şekilde onu evine ailesine götürecektir."

Umut dersi dinlerken acaba diye düşündü bütün bu elektrik mevzusu onu biraz ürpertmişti. Şimdi çıkıp gitsem ne olacak ki nasıl olsa daha başı ve aileme sevmediğimi söylerim. Hem kim umursar ki... gibi düşüncelere kapılmıştı. Oldu olası zaten elektrik mevzusu ile arası iyi değildi. Elektrikli ev aletlerini bile kurcalamaktan çekinirdi ama şimdi ona eline bir eldiven takıp onda elektrik akımı yaratacağını söylüyorlar. İnanılır gibi değildi. Nasıl yapabilirdi ki nasıl taşıyacaktı o eldiveni. Ya bir kaçak olursa ya onu da amcası gibi elektrik çarparsa. Gerçi sadece küçük bir sinek ısırığı diye dalga geçmişti o zaman ama yinede telaşlanmıştı Umut. Yarın söyleyip de ayrılsam mı diye düşünüyordu. Tüm bu düşüncelerinin arasında yeniden Halil hocasının sesini duyar gibi oldu...

-" ... korkmanıza da gerek yok bu elektrik size zarar verecek ya da incitecek düzeyde değildir. Zaten kontrolüde tamamen sizlerin elinde olacaktır... "

İşte başını anlamadığı ve sonunuda dinlemediği bu konuşma onu rahatmış ve derin düşüncelerinden sıyırmıştı. Ama şimdi de kendisini büyük bir merak sarmıştı. Acaba ben bu enerjiyi dışarıya nasıl aktaracağım ve onunla neler yapacağım. İşte bu bir çok öğrencinin düşündüğü şeydi. Hep tekrarladı o sözler aklına geldi annesi,babası ve dedesinden öğrendiği o sözler ; " Görelim bakalım mevlam neyler, neylerse güzel eyler..."

24 Nisan 2016 Pazar

BU BİR UMUT; Bölüm 3 İlk Ders




BU BİR UMUT

Bölüm 3 İlk Ders

Halil Çetinoğlu tüm tok sesiyle sınıfı bir süztükten sonra "Hoşgeldiniz" diye seslendi.

-" Evet genç arkadaşlar benim Adım Halil Çetinoğlu. Zaten eminim ki beni tanıyorsunuz ve şimdiden birçoğunuz birbirinizi de tanıyorsunuz. Bu sınıf toplam 24 kişi ve bu sınıfa tahsis edilen 6 oda da herbiriniz diğer üç akadaşınızla kalıyorsunuz. Eğer şimdiye kadar tanışıp zaten sohbet etmediyseniz sizlere çok büyük ayıplar olsun. Konuşmak tanışmak ve birbirinizden öğrenmek için buradasınız sakın korkmayın kuşku duymayın ve güvensizliğe kapılamyın tamam mı? Ve her birinizde diğer arkadaşlarının güvenini sarsacak onları üzecek şeyler yapmaktan sakınsın. Burasını sadece bu önünüzde ki 10 günlük bir kamp gibi düşünmeyin gerçi artık geriye sadece 8 günümüz kaldı ama olsun. Çünkü bu yıllar boyu sürecek bir süreç ve bugün sizler için sadece bir başlangıç."

Umut gözlerini hiç ayırmadan dinliyordu. Ama bir ara sınıfta ki diğer çocukların durumunu kontrol etme ihtiyacı duydu acaba sırf kendisi mi bu kadar meraklıydı? İşte bu sorunun cevabını öğrenmek için merakla etrafı süzdü. Evet hemen hemen bütün öğrenciler kendisi gibi pür dikkat kesilmiş dinlemekteydiler. Ama illa ki her zamanki gibi ders dinlemek ya da tahtada ki hocayı dinlemek konu her ne olursa olsun kendilerine sıkıcı gelen öğrenciler vardı bunlardan biri de yemekhanede gördüğü çocuktu. Cenk ismini söylemişti diye düşündü evet Hamit. O yine sıranın üzerine elini koymuş diğer elinide aşağı sarkıtmış bir şekilde gayet dağınık oturuyordu. Sıra arkadaşı sanki ona dokunmamak için iyice kenara çekilmiş bir vaziyetteydi.

-"Evet gençler sizlerin burada toplanmasının asıl gaye ve amaçı içnizde yeşeren filizlenen bu güzel güç ve yeteneklerinizi gün yüzüne çıkarmak. Bunlar için sizlere yardımcı olmak sizlere yol göstermek istiyoruz. Bir çoğunuz bu dünyadan bu alemden haberdarsınız ama bazılarınızda ilk kez karşılaşıyorsunuz. Nedir bu iç güç ben buna Japonlar gibi -Kİ diyeceğim. Ama onların düşündüğü ve edindikleri felsefeden de farklı olduğunu belirtmek istiyorum. Her insanın içinde doğuştan gelen bir güç vardır ve zaman içinde onun yoğurursunuz hatta bir çok yeteneğiniz onunla şekillenir. Eğer doğuştan yetenekliseniz iyi bir futbolcu,yazar,piyanist ya da edebiyatcı bile olabilirsiniz. Şimdi bazılarının aklına bu konuda şu soru takılıyor peki bütün herkes yeteneğini doğuştan mı kazanıyor ? "
-" Tabi ki hayır. Kimi kendisini hemen keşfeder kimisinin ailesi veya öğretmeni onun yeteneklerini keşfeder. Ama sadece bu doğuştan gelen kabiliyetler sizlerin yükselmesi ya da ilerlemesi için yeterli midir?
Şöyle ki bir fidan diktiniz. Peki siz bu fidana bakmazsanız onu sulamazsanız bakımını ilaçlamasını yapmazsanız bu fidan ne kadar büyüyecek. Hatta her fidan her toprak ve mevsimde uyum sağlamaz arkadaşlar. Diktiğiniz fidanın o toprağa o mevsime o bölgeye uyumlu  olmasına kendisini orada büyütebilecek koşullara sahip olmasına dikkat edersiniz."
-" İşte gençler sizlerin içinde ki güç ve kabiliyette aynı böyledir. Uygun şart ve koşullarda, bu işi bilen ellerde gelişip büyümeyi bekleyen belki de asırlık çınar ağaçı olacak, kendisinden sonra ki nesillere örnek olacak kim bilebilir ki..."

Halil hoca konuşmalarına devam ediyordu sınıf genel itibari ile sessiz ve sakince onu dinliyordu. Cenk bunların bir kısmını daha önce de duymuştu. Ama Halil hocanın anlatım kabiliyeti hitap kabiliyeti tamamen farklı bir düzeydeydi. Şimdiden herkesi kendisine hayran bırakmış ve bu konuya yönlendirmişti. Evet burası bu tesis bu akademi gençlerin içinde ki -Ki güçünü açığa çıkartıp onları kullanmak için kurulmuştu. Eğitimler hep bu yöndeydi. Bütün dersler özen ile seçilmişti sadece bedeni değil aklıda geliştirmeyi amaçlayan bir eğitim programı hazırlanmıştı. Beden eğitimi derslerinde futbol,basketbol kadar diğer fiziki kabiliyeti arttırıcı derslerde vardı. Felsefe ve santranç dersleri ise düşünce yönüne hitap ediyordu. Matematik,Tarih,Türkçe ve Coğrafya bu dönem ders programında yoktular zaten hepi topu 10 günleri vardı ve bunun iki günü tanışma yerleşme ve kampüsü gezme ile geçmişti. Geriye kalan sekiz günde ise gençleri sıkmadan onları eğlendirerek bilgileri aktarmak gerekiyordu sonuçta karşılarında sadece çocuklar vardı. Bir çoğu burasının bir yaz tatil kampı olduğu düşünce ve havasındaydı. Aynı Umut gibi... Sonuçta sadece kamp değil mi? Giderim izcilik yapar bir iki ateş yakar ve eğlendirici öğrendirici bir iki faaliyete katılırım diye düşünüyordu ama asıl gerçek bundan çok farklıydı. Burada öğrenecekleri ona hayatı boyunca ışık tutacak ve hep yardımcı olacak bilgilerdi sadece daha kendisi bunun farkında değildi aynı diğer çocuklar gibi...

Hakan,Hasan,Cenk,Hamid ve Ahmet gibi çocuklar ise zaten aile işlerinden dolayı bu akademi hangi eğitimleri alacaklarını biliyorlardı. Buraya gelmlerinde ki tek amaç ve gaye kendilerini daha geliştirmek ve bolca eğlenmekti. Evet burası bir eğitim yuvasıydı ama diğerlerinden çok farklı. Aileleri sık sık onlara bunu tekrar ederdi orada kuracağınız güzel dostluklar sizi bir ömür terk etmeyecek diye. Ve şimdi hepsi merakla bekliyordu ileri ki günler bize ne getirecek...

Daha çocuklardı en büyüğü belki 13 yaşında...

Ama hepsi de seçilmiş özel ve kabiliyetli gençlerdi. Yaşayacakalrı maceraya ilk adımlarını böylelikle atmışlardı.

Bir Diş Tedavisi



Diş Tedavisi


Evet arkadaşlar uzun zamandır küçük bir hikaye yazıyorum blogumda iyi veya kötü pek önemsemeden devam da ediyorum çünkü bu hikayryi yazma amaçım tamamen farklı...
Neyse gelelim asıl konumuza bir süredir bloguma çok etkin giremiyordum sadece hikayeyi yazıp yayınlamak için girip çıkıyordum ve bu durumda da diğer bloger arkadaşların paylaşımlarına pek bakamadım bu yüzden kusura bakmayın.
Bir kaç haftadır sağlık konusunda biraz sıkıntılı bir süreç gecirdik ben ve ailem ama şimdi çok şükür herşey yavaş yavaş düzeliyor.
Burada kendi durumumdan bahs edeyim önce üşüttüm ciddi derecede zor bir dönemden geçtim ve hatta rapor alıp 2 gün evde dinlendim. Ama benim için asıl zor ve gerçekten karar vermesi zor olan süreç başladı.
Diş tedavisi...
Evet uzun süredir ihmal etmiştim bu konuyu bunun tek nedenide dişçilerden korkmamdı. Gerçekten sizlere komil gelebilir ama ne yapayım bende de bu kötü huy var dişçi diyince yerimde duramıyorum. Diş etlerimde ve dişlerimde artık diş gibi oluşmuş diş taşlarının ve çürüklerin ağrısına artık daha fazla dayanamadım ve aileminde tüm desteğiyle bir hastanenin Ağız ve Diş Sağlığı bölümünden randevu aldım.
İlk telefon ettiğimde hala tereddütler içerisindeydim. Hatta bir bahane bulup o telefonu kapatmayı çok istiyordum zaten konuşma esnasında bu bahaneyi de bir ara edinip tam telefonu kapatacağım sırada beni ilgili bölüme aktardılar. Orada ki Bayan hem çok yardımcı oldu hemde çok ilğiliydi ve eski bir meslektaşım olması nedeniyle de kendisine durumumu anlattım.
Dişçilerle olan bir kaç kötü deneyimden sonra çocukluğumdan beri hastanelere gitmediğimden bahsettim. Evet lütfen şaşırmayın....
Kendisi bana bir doktorlarını önerdi ve hemen ondan bir randevu ayarladı. Biliyordum eğer şimdi bu randevuyu almazsam cesaret edip asla ikinci kez aramayacaktım.
İki haftadır haftasonları Cumartesi günleri tedavim için gidip geliyorum ve şimdiye kadar çok memnun kaldım. Hem korkumunda üstesinden geldim.
İşte bu sağlık ve sıkıntılı durumlardan dolayı çok fazla blog aleminde dolaşamadım bloglarını okuyup yorum bıraktığım arkadaşlar kusura bakmasınlar...

23 Nisan 2016 Cumartesi

BU BİR UMUT Bölüm 3 devamı




BU BİR UMUT Bölüm 3 devamı



Umut bütün gece bu akşam ki konuşmaları düşünmüştü. Hatta o kadar daldı ki konuşmalara bir türlü uykusu gelmiyordu. Güç eldiveni, iç güç, kabiliyet, verimlilik, güç kılıçı gibi bilmediği daha bir çok terim geçti. Evet şaşkındı daha ilk günden beri tüm bunlara bir anlam yüklemeye çalışmıştı ama başaramamıştı. Tüm bu düşüncelerin içinden aşağı ranzadan Cenk'in sesini duydu: 


-" İstersen artık uyu yarın ilk gün ve heyecanını yaşayacağız özellikle de senin için zor bir gün olacak gibi çünkü daha önce Topluluklar ile ilgili hiç bir bilgi edinmemişsin. Söz veriyorum ben yarın senin sorularına elimden geldiğince cevap vereceğim. Kafana takılan herşeyi sorabilirsin ama şimdi uyku vakti. İyi geceler..." diye bitirdi sözlerini Cenk.


-" Tamam teşekkür ederim gerçekten aklımı kurcalayan bir ton soru var ve işin içinden çıkamıyorum çünkü bu dünya ile ilk kez karşı karşıya kalıyorum. Yarın konuşuruz o zaman ama bak sakın bu sözünü unutma sana bir çok soru soracağım. İyi geceler... "


-" Tamam söz cevaplamaya çalışacağım hadi iyi geceler."


 Bitirmişlerdi bu gece yarısı kısa sohbetlerini. Cenk ilk odaya girdiğinde çok şaşırmıştı Umut ile aynı sırada oturduğunu ve oda arkadaşı olduklarını biliyordu ama Hakan ve Hasan'ı beklemiyordu. Gerçekten bu ikili tam bir süprizdi onlardan korkmuyor ya da çekinmiyordu çünkü ikisi hakkında da çok olumlu sözler duymuştu. Cenk iyi ki akademiye başlamadan potansiyel öğrenciler hakkında Babam bana bilgi verdi diye seviniyor ve kendini bir adım önde hissediyordu. Böylece daha fazla güvende olabilecek ve gücünü daha fazla açığa çıkartması mümkün olacaktı.


Gecenin kısa sohbeti damağının tadında kalmıştı. Umut şimdi sabırla bekliyordu Cenk ile yapacakları konuşmayı. Sabah uyuyamamıştı erkenden daha kimseler uyanmadan kalkmıştı. Aşağı yemekhaneye inip kahvaltısını yapıyordu. Karşı masada oturan bir çocuk dikkatini çekmişti. Sakin sakin bir yandan kahvaltısını yapıyor bir yandan telefonla konuşuyor ve elinde bir nesneyle de devamlı oynuyordu. Bir eldiven diye söylendi Umut buradan gördüğü kadarıyla çocuğun elinde ki eldivendi. Komik görünümlü bir eldivendi ama. Tam bilek kısmında kablolar sarkıyordu, siyah bir eldiven yarımdı yani takanın parmaklarını tam kapatmayan cinsten. Bir süre sonra Cenk geldi masaya elinde ki kahvaltı tepsisini Umut'un karşısına bırakıp;


-" Çayın bitmiş ben kendime almaya gidiyorum sen de ister misin?" diye sormuştu.

-"Teşekkür ederim çok iyi olur"

Cenk biraz ileride ki çay oçağına gitmişti. Elinde başka bir tepsi ile iki tane duble çay alıp geliyordu. Umut'un izlemiş olduğu çocuğu fark etti ona doğru bir bakış atıp sonra gülümsedi.


-" Evet çaylarda geldi. Artık dün gece sana söz verdiğim gibi bir kaç temel bilgiden bahsedebilirim zaten daha çoğunu bugün ve bundan sonra ki günlerde derslerde göreceğiz. Öncelikle şu izlediğin çocuk onun adı hamit. Hem kendisini hem de ailesini tanıyorum sakin ve efendi bir çocuktur Hamit her ne kadar buradan öyle görünmesede. Aileleri büyük bir topluluğun liderliğini yapmaktadır. Topluluk dediğim bu Holdingler gibi büyük şirketler ama tek amaçları para kazanmak olmayan bu şirketler kendi içlerinde gruplar kuruyorlar ve yetenekli gençleri ortaya çıkartarak eldiven güçlerini ve güç dünyasının gelişimini sağlıyorlar. Benim ailemde bunlardan bir tanesi. Hatta odamızı paylaştığımız iki çocuk Hakan ve Hasan'ın aileleri de İzmir de hizmet eden faaliyet gösterenlere yardım eden bir küçük grup.  Mesela bugün bize ders verecek olan hocamız Halil Çetinoğlu onun ailesi de oldukça etkin ve güçlü bir aile toplulukları eğitime en çok önem verenlerin başında geliyor. Ama bunların yani bütün bu büyük toplulukların içinde en güçlüsü ve köklüsü hiç şüphesiz ki İlbey Topluluğudur."


-" Hiç bilmediğim çok farklı bir dünya. Tolulklar güç eldivenleri gruplar bütün bunlar bana sanki hikayeymiş gibi geliyor. Hatta şu anda beni keklediğini bile düşünüyorum Cenk inşallah benimle dalga geçmiyorsundur. Yoksa geçiyor musun?"


-" Tabi ki hayır sen sordun merak ettin bende anlatıyorum işte. Neyse kısa özetime devam edeyim. Hamit'in elinde ki bir güç eldiveni. Eminim sana komik görünmüştür ilk gördüğümde ben öyle düşünmüştüm çünkü. O bilekten sarkan kablolar vücudumuzla eldiven arasında bağ görevini kuruyormuş yani bizlerin içimizde yatan güçleri onlar sayesinde eldivenlere aktarıp ortaya çıkartıyormuşuz. Neyse bu kadar bilgi yeterli zaten birazdan derste Halil hocamız bütün hepsinin üzerinde detaylı bir şekilde duracaktır heralde. Biz bir güzel kahvaltımızı yapalım ve şimdilik eğlenmemize bakalım. Daha derse bir saat var bu arada gidip aşağıda internet cafe de takılabiliriz ya da biraz basket atışı yaparız hangisi sana uyarsa... "


Cenk daha sözünü bitirmemişti ki Hasan,


-" Basket daha iyi ikiye karşı iki güzel bir kısa maç yaparız dersten önce hem bu arada da daha detaylı tanışmış oluruz. Nasıl olsa aynı odada kalıyoruz. Kontrol ettik şimdi aynı da sınıftaymışız birbirimizle oldukça fazla vakit geçireceğiz böylelikle önceden kaynaşmış oluruz." dedi.


4 arkadaş önce kahvaltılarını yaptılar daha sonra da planladıkları gibi basketbol oynamaya gittiler. Ama hiç birinin amaçalrı bir oyun ya da maç değildi sadece birbirlerini tanımak istiyorlardı. Daha şimdiden çok iyi anlaşmaya başlamışlardı ve birbirlerini mükemmel uyum sağlıyorlardı. Bir saat boyunda devamlı eşleri değişerek maç yaptılar ve hiç bir takım aksamadı hep beraber güzel bir uyum gösteriyorlardı. Ders zamanı geldiğinde ise koşa koşa hepsi sınıfa gitmeye başladılar zaten geç kalmışlardı. Bu yüzden daha da bir acele ediyorlardı. 

Bu gençleri ne bekliyordu burası nasıl bir dünyaydı. Git gide içini saran merak Umut'ta daha büyük bir heyecan daha büyük bir çoşku uyandırıyordu. İleride onu neler bekliyordu ve şimdiden burayı sevmişti kurduğu güzel dostluklar olmuştu. Cenk, Hakan ve Hasan şimdiden bu iki kısa günde tanıştığı ve çok iyi anlaştığı çocuklardı ve emindi ki kendisini daha bu binalar arasında bu duvarlar içinde bir çok arkadaş ve sır bekliyordu. On gün sürecekti bu küçük kamp ama o daha şimdiden bitmesini istememeye başladı. 

14 Nisan 2016 Perşembe

BU BİR UMUT Bölüm 3





BU BİR UMUTBölüm 3




Akşam yemeğinin hemen sonrasında aileler için artık ayrılma vaktiydi. Sadece bir kaç saat için bu kadar yol gelmek bazılarına anlamsız geliyordu. Ama hepsi de çok iyi biliyordu ki burası çocukları için çok gerekli ve anlamlı bir yer olacaktı. Onlar için tam bir eğitim yeri ayrıca hayata alışmak için onu anlamak için mükemmel fırsatlar sunacaktı. Rüstem Bey son kez oğluna baktı. Hala çok sessiz diye düşündü, evet Umut geldiklerinden belli sadece bir kaç cümle kurmuştu. Etrafı detaylı olarak incelemek ile meşguldü bu yüzden de konuşmaya pek fırsat ayırmamıştı. Çocukluğundan beri böyleydi, sessiz, gözlemci ve konuşmaktan çok dinleyen biriydi. Oğluna seslenmek istedi Rüstem Bey ama sonra vazgeçti önce eğildi gözleri gözlerinin hizasına gelene kadar sonra der,n bir nefes çekti etrafına bir bakış attı hızlı ve inceleyici Umut'a döndü tekrar artık son nasihat ve öğütlerin zamanı gelmişti ;

-"Umut, oğlum bak burası senin için tam bir fırsatlar diyarı olacaktır. Sakın öğretmenlerini, hocalarını üzmeyesin. Onları iyi dinle, burada göreceğin dersler okuldakilerden biraz farklı. İnsanların burada yaptıkları senin hayal gücüne bile zor gelebilir ama sakın ümitsizliğe ve korkuya kapılma çünkü sen kocaman bir yürek ve çok kıvrık bir zeka taşıyorsun. Arkadaşlar edin hatta arkadaştan öte dostlar bul kendine. Seni bir ömür arayacak ve senin bir hayat boyu yanında olacağın dostlar bul. Ama herkese de hemen güvenme çünkü burası gerçekten çok farklı bir dünyaya açılan bir kapı bu yüzden de seni nelerin beklediğini bilemezsin. İlk kez ayrı kalmayacağız seninle gittiğin kamplardan bir farkı olmayacak hem bizsiz köyde geçirdiğin o uzun yaz tatillerinden daha kısa bir süre sonra yeniden görüşmüş olacağız. İşte o zaman sen bize burada yaşadığın o güzel günleri, farklı deneyimeleri heyecan ile anlatacaksın işte biz seni o zaman pür dikkat bir şekilde dinleyeceğiz." diye bitirdi sözlerini ve kenara çekildi.

Sonrasında Umut önce annesine sonra da kardeşi Melek'e uzun uzun sarıldı. Annesi bir çok şey fısıltadı oğlunun kulağına Rüstem Bey her ne kadar merak etse de hiçbir şey sormadı. Ve girdikleri kapıdan usul usul bir gözleri ve benliklerinin bir parçaları arkada kalmış şekilde ayrıldılar. Evet Rüstem Bey oğlunu teselli etmek için bir çok söz söylemişti ona öğütler vermişti ama şimdi aklında bir şüphe bir acaba vardı.

Umut ailesinin gidişini izliyordu. Sessizce ve onlardan gözünü ayırmaksızın...
Korku yoktu içinde çünkü daha ilk adımında daha ilk anında burada bir güven hissetmişti. Bir sıcaklık sarmıştı bedenini. Zaten oda arkadaşlarından biri ve aynı zamanda sıra arkadaşı olan Cenk ile de tanışmıştı ve onu sevmişti açıkcası. Özü sözü bir çocuktu. Biraz gevezeye benziyor diye düşünmüştü ama iyi en azından birimiz konuşuruz da sıkılmayız sonuçta yedi yirmi dört beraber olacağız. Diğer oda arkadaşlarını da merak ediyordu. Yemekte açıklamışlardı her biri dörder kişilik odalarda kalacaklardı. Ve her oda arkadaşları büyük bir titizlik ile seçilmiş onları anlaşabileceği uyum içinde olabileceği kişiler olacaktı. Saatine baktı Umut çoktan sekiz olmuş diye geçirdi içinden artık odasına gitme vaktiydi. Zaten diğerlerini de çok merak ediyordu.

Hakan odadan ilk içeri girdiğinde çok şaşırdı. Çünkü henüz kendilerinden başka kimse gelmemişti. Dönüp Hasan'a,
-"Bak ben sana demedim mi acele etmeyelim diye? Görüyorsun işte burada kimsecikler yok henüz kimse gelmemiş. Hem zaten gelmiş olsa bile biz burada yok iken oda hakkında karar alamazlar ki. Yarısı yok odanın bu nasıl bir karar olacak...
Hem o güzel ağızda eriyen kaşarlı tostlardan bir tane daha yemek istiyordum ben. Zor fırsat buldum sende biliyorsun. Babam hep tepemdeydi. Yok şu yemekten ye yo bu yemekten ye yok bu kadar yemek varken tostu ne yapacak mışım ve daha bir sürü söz ile beni canımdan bezdirdi yalan mı arkadaş iyi ki canımız bir tost çekti demediği yapmadığı kalmadı."

Sessizce onu dinliyordu Hasan bir sussa da motoru az soğusa diye geçirdi içinden. Sanki normal zamanlarda da hep yemek yiyormuş gibi bir de anlatması yok mu !!! Off dedi biraz sesli bir şekilde ve tam o esnada Hakan'a doğru göz uçuyla baktı. Evet sonunda susmuştu Hakan ama belli bu fırtına öncesi sessizlikti. İşte daha bunları düşünemden Hakan Hasan'ın boynuna atlamıştı. Çocukları hatta bebeklikleri bile beraber geçen bu iki arkadaş şimdi her zaman ki gibi güleşe tutunmuşlardı. Hasan hazırlıksız yakalanmıştı ve kendisini bir anda yerde buldu. Hakan tüm gücüyle yükleniyor ve onu tuş etmeye çalışıyordu ancak bir türlü sırt üstü yatıramıyordu omuzlarını kavramak mı yoksa bacağı ile birlikte kolunumu zorlasam diye düşünüyodu. Hasan bir ara bu düşüncelerden dolayı fırsatını bulup sıyrılmıştı Hakan'dan ancak atik ve daha hızlı olan her zaman Hakan'dı ve hemen kavramıştı onu. Tekrardan ranzalara çarpıp yere düşmüşlerdi. Ve birden kapı açıldı.

Şaşkındı Umut bir süre dona kaldı ve sonra,
-" Acaba ben yanlış odaya mı geldim?" diye şaşkınlığını belirtti.

Neresiydi gerçekten burası diye düşünceler çerisinde odasına ilerliyordu Umut. O kadar dalmış ve kendisinden geçmişti ki neredeyse odasının önünden geçip gidecekti. Ama içeriden gelen sesler bir anda onu kendisine getirdi. Ve odanın kapı numarasına baktığında burasının gelmesi gereken dinlenmesi gereken ve yeni arkadaşları ile tanışması gereken oda olduğunu anladı. İyi de diye geçirdi içinden bu içeriden gelen sesler neydi? Yoksa oda arkadaşları daha ilk dakikadan anlaşamayıp kavga mı ediyorlardı ? Yoksa yatakların yerlerini mi değiştirmeye çalışıyorlardı ? Tüm bu düşünceler ile kapıyı açmıştı ama gördükleri karşısında bir an şaşırdı ve sonra gülümsedi. İki çocuk ikiside kendisinden daha uzun ama daha inceydi. Birbirlerinin üzerine çıkmaya çalışıyorlardı besbelli bunlar güreşiyordu. Evet Umut'ta çok severdi güreş tutmasını çocukluğundan kalma bir alışkanlıktı bu devamlı kuzenleri ile güreş tutar hatta yenilen pehlivan misali hiç vazgeçmezdi. Henüz galibiyeti yoktu bu genç şampiyonun ama vazgeçmeye de niyeti.

Hakan önce Hasan'ın üzerinden çekildi yavaş ve itinalı bir şekilde. Üsütünü düzeltti karşısındakine dikkatli dikkatli bakarak, hatta tavrı neredeyse kendileri değilde Umutmuş güreş tutan gibiydi. Ve elini uzattı,
-" Merhaba ben Hakan bu da arkadaşım Hasan biz bu oda da seninle beraber kalacak olan diğer iki oda arkadaşınız. Heralde sende burada kalacaksın değil mi ya da sadece kapıdan geçer iken gürültüyü duyup içeri gelmiş olamazsın ? "

Umut evet anlamında başını salladı.

-" Merhaba bende Umut. Evet bende burada sizin ile birlikte kalacağım en azından bana söylenen bu. Kapıyı çalıp girmek pek aklıma gelmedi hatta biliyor musunuz ben tamamen dalmış bir şekilde kapının önünden geçip gidiyordum ama sizin güreşinizin gürültüsü beni kendime getirdi ve odanın kapısına baktığımda burasının kendi odam olduğunu fark ettim. O yüzden iyi ki güreşiyordunuz." dedi muzip bir şekilde.

Hakan daha konuşmaya fırsat bulamadan Hasan araya girmişti kusura bakma diyerek ve kendileri hakkında olanları odaya geldiklerini oda da Hakan'ın şikayetlerini bunlara dayanamayıp derin bir off çektiğini anlatmıştı Umut'a ve tabi sonra olanları da. Üçü beraber gayet güzel bir sohbete dalmışlardı tam o esnada. Umut içeri çantasını almıştı ve bir kenara bırakmıştı. Meraklı gözler ile Hakan ve Hasan'ı dinliyordu. Biri susup diğeri konuşuyordu hiç durmadan. İzmir'den geldiklerini Akademiye ilk kez girdiklerini ama az çok bilgileri olduğunu anlatıyorlardı. Hakan'ın abisi üç senedir akademinin devamlı öğrencisiydi. Sırf bu yüzden istemişti akademiye girmeyi abisini yetişmek hatta onu geçmek istiyordu. Hasan ise zavallı bir şekilde Hakan'ın peşinden sürüklenmişti. Akademiyi hiç düşünmediğini hatta girmek için ne bir yeteneği ne de bir farkı olduğunu anlatmıştı. Sadece Hakan'ın karar vermesi sonucunda iki aile oturup hiç ayrılmayan bu arkadaşları beraber yollama kararı almıştı. Ne de olsa hep yan yanaydılar şimdi onları burada ayırmak olmazdı. Hem Hasan istemese düşünmese bile Akademiye girebilmesi için yapılan testlerde yeterli görülmüştü. Düşündüğü kadar boş değildi aslında...

Nerdeyse Umut odaya geleli bir saat olmuştu ve şimdiden bu üç genç birbirlerini sanki yıllardan beri tanıyormuş gibiydiler. Evet Hakan ve Hasan çok çok eski dostlardı ama Umut daha yeni katılmıştı aralarına. Hatta biraz sessiz diye düşündü Hasan. İçinde kapanıktır belki ama yine de iyi bir başlangıç yapmıştı odaya ilk girdiğinde.

Ve tam yatak seçimine sıra geldiğinde Hakan birden sordu o soruyu Umut'u şaşkına çeviren ve daha önce hiç duymadığı aslında çokça kullandığı ama böyle bir amaç ve anlamda kullanımına denk gelmediği kelimeyi :

-" Eee Umut daha önce hiç güç eldivenini duydun mu? Seninde ilk senenmiş ya da hiç takmış birini gördün mü? Aslında 18 yaşın altındakilere akademi dışında takmak yasak ama belki birine denk gelmişsindir." dedi Hakan meraklı gözlerle Umuta bakarak.

İşte tam o sırada Cenk odanın kapısında görüldü. Ne zaman gelmişti odaya kapıyı çalmış mıydı ya da kapıyı bu kadar sessiz nasıl açmıştı ? Yoksa bu kadar mı üç kafadar konuşmaya dalmışlardı ? İşte tüm bu sorularla dördü birbirine bakakalmışlardı...

11 Nisan 2016 Pazartesi

BU BİR UMUT ( Bölüm 2 Devamı )





BU BİR UMUT
(Bölüm 2 Devamı)




Akşam yemeği vakti geldiğinde herkes büyük salondaydı. İnsanlar meraklı gözlerle salonun icini incelemekteydiler. Odalarında dinlenen misafirler şimdi daha dinç ve neşeli görünüyorlardı. Rüstem ben tüm bu salondaki çocukları inceliyordu, acaba diye düşündü bir an bizim çocukları bu kadar özel yapan nedir ? Çünkü kendisine oğlunun büyük bir yeteneği olduğunu ve bunu geliştirmesi sonucunda ileri de hayatında çok büyük katkısını göreceğini söylemişlerdi ama yeteneğin ne olduğu veya nasıl düşünüldüğü hakkında hiç bir açıklama gelmemişti. Evet kendisi merak etmiyor değildi. İlk başlarda açıklamadıkları için güvenmemişti ama sonrasında okul müdürü, kaymakam ve hatta valiye kadar giden araştırma ve görüşmeleri sonucunda ikna olmuştu. Bu organizasyon gerçekten çok büyük ve güçlüydü çünkü tüm devlet bunları biliyor olmasına rağmen toplumun büyük bir kesiminin henüz bilgisi dışındaydılar.

Tam bir masaya oturacakları sırada yanlarında bir genç biti verdi.
-"Merhaba efendim benim adım Cenk. Oğlunuz Umut ile bu sene aynı sınıftayız ve hatta sıra arkadaşıymışız salon girişinde asılı olan listelerde gördüm. Bende kim olduğunu öğrenmek için bir kaç görevliye sordum buraya ikinci gelişim olduğu için beni tanıyanlar hemen bana sizi gösterdiler. "
-"Merhaba genç adam benim adım Rüstem bu da oğlum Umut. Oğlumun gerçekten senin gibi atik ve akıllı bir sıra arkadaşıyla yan yana oturmasına çok sevindim. Kaç yaşındasın pek bir yaş farkınız yokmuş gibi görünüyor?"
-" Efendim ben 10 yaşındayım "
-"Tam tahmin ettiğim gibi aranızda yaş olarak hiç fark yok benim oğlumda 10 yaşında. Umut arkadaşına merhaba de istersen bak sırf seninle tanışmak için neler yapmış."
-"Merhaba çok memnun oldum ve hatta şaşırdım açıkcası kapının önünde ki listeleri fark etmiştim ama onlarda isimlerin yazılı olduğunu göremedim. Malum boydan biraz kayıp ediyorum."

Cenk önce şaşırdı. Çünkü ilk senesinde hiç bir çocuk o listelere fark edememiş diye duymuştu. Evet salon girişinin hemen orada asılı duruyorlardı ama sanki saklanmak istenmişcesine de bir şekilde bırakılmış gibiydiler. Çok göz önünde olmalarına rağmen her sene bu listeler atlanıyordu bunu yapanlar bu listeleri kasıtlı olarak bu şekilde yerleştirenler elbette bir düşünceye ve bir amaca sahiptiler.

Rüstem çocuğu şaşkınlık içinde dinliyordu. Evet salona girmek için oradan geçmişleridi evet etrafınını inceliyordu; çocukları,ailelerini,organizasyonun adamlarını,salonu,eşyaları ama kapıda ki liste mi ? Nereden çıkmıştı şimdi bu ! Tüm dikkatini toplayıp bir daha düşünmek istedi ve işte o anda Umut'un ona birşey gösterdiğini hatırladı ama bir anlıktı zaten tam kalabalık içerisinde içeriye doğru ilerlemeye çalışıyorlardı. O yüzden de çok üstünde durmamıştı. Acaba liste miydi? Tüm bu düşünceler içinde kayıp olmuş iken tok bir ses onu uyandırdı.
-"Merhaba ben Ziya Karadenizli. Oğlum inşallah sizleri rahatsız etmiyordur kendisi oldukça meraklı ve acelecidir. Yeni sıra arkadaşının da bu salond aolduğunu duyar duymaz onu bulmak istedi."
-"Merhaba benim adımda Rüstem Kösenci. Hayır tam tersine oğlunuz bizi bilgilendiriyor ve yardımcı oluyor. Çok neşeli ve akıllı bir oğlunuz var."
-"Teşekkür ederim. Tanıştığımıza memnun olduım. Size ve ailenize afiyet olsun iyi akşamlar."

Evet bu sohbet kısa ve anlamlıydı. Ama zaman çoktan ağlarını örmüştü. Bu iki genç ileride yaşayacaklarını bilmemelerine rağmen şimdiden birbirlerine ısınmışlar ve sıcaklık hissetmişlerdi. Kimdi bu Cenk diye geçiriyordu Umut içinden ve düşünüyordu ileride onu neler bekliyordu. Çünkü etraftan hissettiği ve aldığı bu enerji bir yandan çok hoşuna gitmişti ama diğer yandan da onu ürpertmişti.

Cenk ise apayrı bir dünyadaydı. Umut'u ilk görüdğünde anlamıştı onunla çok iyi anlaşacaklarını ve böyle bir sıra arkadaşı olduğuna çok sevinmişti. Farklıydı bu çocuk diğerlerine benzemiyordu Cenk bütün salonu dolaşmıştı. Çocukların kimisi çok havalıydı hem de daha bu yaşta diye düşündü bir ara. Daha nerede olduklarını ne gibi yetenekleri olduklarını bile bilmeden bu havanın bu kibrin nasıl bir anlamı olabilirdi ki... İşte bu tip çocuklardan hayatı boyunca hep nefret etmişti. Kendisi  burada ikinci senesini yaşıyordu belki evet geçen sene resmi öğrenci olarak ilk yılıydı ama yedi yaşından beri bu dünyanın içindeydi. Babası başarılı bir tüccar olduğundan dolayı bu akademinin bir çok ihtiyacını karşılıyordu. Ve Cenk'te bu sayede öğrenmişti Güç Dünyasının aslında ne olduğunu... Eldivenleri... Enerjiyi... Yönlendirmeyi... Ve daha bir çok şeyi...

Tayfun tüm öğrencileri incelemek ile yükümlüydü bu dönem, kendisi henüz 20 yaşına yeni girmişti ama oldukça eski bir mazisi vardı bu akademi ve organizasyonda. Tüm öğrencilerdne ziyade onun en çok gözünün önünde tutmak istediği çocuk Cenk Karadenizli'ydi. Farklıydı Cenk onun gözünde, hemşerisi, akıllı, sezgileri kuvvetli ve emindi onun kendisi gibi çocuklarla bir araya geleceğinden. Ve işte ilk kez Cenk'i izlerken görmüştü Umut'u hatta bir ara göz göze gelmişlerdi. Değişik ve sessiz bir çocuk diye düşündü. Çünkü Cenk yanlarına gittiğinde doğruca ona hitap etmesine rağmen susmuştu. Babası ayıp olmasın diye sohbet etmişti genç adamla ve oldukça da hoş bir sohbet olduğu besbelliydi. Merak etti önce kimdi bu çocuk ? Ve sonra havanın değişen o kokusu tatlı rüzgarlar ve işte o ulaşılmaz duygu... Birşeyler geliyordu farklı güçlü bir etki hem de tam olarak Umut'un gözlerinin oradan o hizadan... Böyle bir enerjiyi böyle bir yönlendirmeyi daha önce hissetmemişti. Evet dedi kendi kendisine bu sene gerçekten de çok farklı olacak.

7 Nisan 2016 Perşembe

BU BİR UMUT ; Bölüm 2




BU BİR UMUT


Bölüm 2





Çok geçmeden otobüslere bütün aileler binmişti bile. Şimdi birbiri ardına harekete geçmişlerdi ve gidecekleri yöne doğru bir konvoy şeklinde ilerliyorlardı. Etrafta hala doğanın o mükemmel manzarası ve güzel rahat bir yol vardı. Çocuk bir ara camdan dışarı baktı ağaçlar, dallar, yapraklar ve bir kaç tanede kuş görmüştü. Biraz ıssız diye geçirdi tam içinden ve o anda bir ses...

Herkes şaşırmıştı aniden gerçekleşen bu ses ve kargaşadan dolayı, evet otobüslere çokta uzakta olmayan yolun sağ tarafında kalan ağaçların arkasından gelmişti bu gümbürtü. Bir şenliğin ilk havai fişek patlaması işte böyle gerçekleşmişti. Beklenmedik bir anda, hiç bir iz olmadan ve kimse anlamadan...

Umutta herkes gibi şaşkınlığını yaşadı önce ne olduğunu anlamaya çalıştı hemen ardından ve son olarakta ağzı açık bir şekilde gayet neşeli gökyüzünde dans eden ışıkların içnde kayıp olmuştu. Evet otobüslerin varış noktalarına kadar sürmüştü bu havi fişek şovu ve gök yüzü tam bir çümbüş yeriydi. Renk renk ışıklar, şekil şekil resimler ve her biri birbirinden daha güçlü o sesler... Umut bir ara babasına baktı oda dalmıştı gökyüzüne, rüstem bey oğluna önce gülümsedi sonra da - "işte oğlum yeni maceran yeni hayatın sana böyle süprizler yapacak ve asla unutma bu süprizler sadece ve sadece sana güç katacak " demişti. Umut babasına gülümsedi ve yaklaşık 20 dakika süren bu otobüs yolculuğunun sonuna kadar bir daha gözlerini gökyüzünden ayırmadı.

Otobüsler Şato gibi görünen binanın bahçesine yaklaşırlarken birer birer yol üzerinde durmaya başlamışlardı. Daha gidecekleri yolları olduğu bes belliydi. Umut ve ailesi otobüsten ilk indiklerinde şaşkınlıklarını gizleyememişlerdi. Sekiz metre uzunluğunda olan Kapıların büyüklüğü karşısında umut bir endişe bile duydu. Eee ne de olsa daha 10 yaşındaydı ve daha önce böyle güzel, heybetli ve üzerinde bu kadar çok motif olan giriş kapılarını o seyrettiği filmlerde bile görmemişti. Ne tarih filmlerinde, ne de Harry Potter veya Yüzüklerin Efendisi gibi yabancı sinemalarda hiç böyle kapılara rastlamamıştı, bir ara düşündü gerçekten burası neresi ve bize burada ne öğretecekler. Rüstem  bey otobüsten ilk indiğinde diğer aileleri inceledi, kimisi kendileri gibi tepki veriyordu ağızları bir karış açık kapılara ve çevreye bakıyorlardı. Bu kadar uzaktan bile bu denli heybetli görünen kapıların daha yakından nasıl olduklarını görmek için çok sabırsızlanıyordu. Bir ara eşine ve kızına da baktı onların o şaşkın hali özellikle de küçük meleğin bu kadar suskun hali ile birlikte yüzünde oluşan o tuhaf ifade çok hoşuna gitmişti ve gülümsedi. Sonra dikkatini çevresinde ki diğer ailelere kaydırdı. Evet bazıları sanki daha önce buraya defalarca gelmiş gibi sakin ve ne yapacaklarını biliyorlardı. Hatta kimisi çoktan yola koyulmuş kapılara doğru yürümeye başlamıştı.

Ve sonunda beklenen ses bir kez daha kendisini gösterdi. - "Evet baylar bayanlar ve saygı değer küçük misafirler, lütfen hepiniz kapılara doğru yürümeye başlaya bilir misiniz? Belki bazılarınız bu kadar uzak mesafede sizleri otobüsten indirdiğimiz için bizlere kızıyorsunuz ama inanınki bu tamamen sizler ve çocuklarınız için. Evet bir haftayı geçirecekleri bu alanı çocukların daha iyi tanımasını istedi kuruluşumuz ve sizleri buradan Akademiye kadar yürümenizin sizler için daha iyi olacağını düşündü. " İlk defa duydu umut bu kelimeyi - "Akademi" .

Rüstem bey bu devamlı seslenen arkadaşı ilk başta normal bir kondüktör sanmıştı. Ama daha sonra aynı kişi hem otobüslere binmek için hemde kapılara yürümek için aileleri davet edince onunda bu büyük organizasyonun bir parçası olduğuna inandı. Rüstem bey şimdiye kadar bu gezi için sadece Halil Çetinoğlu adında biryle görüşmüştü. İlk başta kendisine şüpheli geldiği için önce internette sonrada okulda ki öğretmenlerden durumu ve organizasyonu araştırmıştı. Hatta okul müdürü Rafet Bey,

-" Aman Rüstem Bey sakın bu fırsatı kaçırmayın gerçekten oğlunuzun başına talih kuşu kondu. Bu yapı önce çocuklarınızı eğitiyorlar, onları sadece kendilerine has olan eğitim ve öğretim tekniğinde bir güzel yoruyorlar. Evet bazen zorlu olabiliyor budurum hatta en büyük sıkıntı da çocukların tam yaz geldi tatile çıkacağız diye düşünmeye başladığı bir dönemde onları yeniden kampa, eğitime almaları. Bu çocuklarda ilk başlarda bezginlik oluştursa da inanın bana Umut ilk kampından sonra ne bir daha oradan gelmek isteyecek ne de çağırdıklarında gitmemek isteyecek. İpler çekecek yaz ve Şabat tatilini. Sizde çocuğunuzda oluşan yeni özellik ve farkları görünce inanın çok sevineceksiniz. Daha bilgili daha uslu bri çocuk. Her konuda eğitim almış ve bu eğitimi alırkende en ufak bir bezginlik sıkıntı yaşamamış bir çocuk eee gerisini siz düşünün artık hangimiz böyle birşeye hayır deriz ki. " demişti.

Yolda yürürken tüm bunları düşünüyordu Rüstem Bey. Uzun bir patika yollar, sağı ve solu çeşit çeşit çicekler ile süslenmişti. Lale, gül, zambak, karanfil ve daha bir çoğu. Hemen arka sıralarında da ise küçük çam ağaçları sanki çiceklerin garidyanı bir koruyucusu misali sıralanmışlardı. Kimse onlara zarar vermesin diye diken yapraklarını hazır bir şekilde bekletiyorlardı. Evet Umut tüm bu manzara karşısında tam bir hayal dünyasında gibi yürüyordu ve bir sağa bir sola yalpalanmaktaydı. Çiceklere dokunmak için sanki kendisini zor tutuyor Umut ve her an bir hamle yapıp bir çiceği yerinden kopartacaktı. Rüstem Bey tüm dikkatini Umuta vermişti ve bu Melek için bir fırsat doğurmuştu, bir anda annesinin elinden sıyrılan Melek kıp kırmızı bir gülün hemen yanında biticermişti. Önce kokladı sonra da onu tuttuğu gibi koparttı. Ve saçına takıp yola devam etti. Hem annesi hem babası şaşkınlık içinde kızlarını izliyorlardı. Oradan, bir bayan hemen gülmeye başladı pekte saklamıyordu bu gülüşünü. Melek bir an için şımardı ve diğer çiceğe doğru hamle yapsa da annesi bu sefer onu yakalamıştı. Bayan,

-" Affedersiniz bu kadar sesli bir şekilde gülmek istememiştim ve kızınız da galiba bu gülmemden destek bulmuş olacak ki ikinci vukuatı için hemen harekete geçti. " Bayanın bu sözleri sırasında etrafta ki diğer insanlar önce gülümsedi ve sonra da kendi çocuklarının ellerini daha sıkı tutmaya çalıştılar.

-" Ama lütfen küçük kıza kızmayın, hepimizin içinden aslında onun yaptığı gibi bir an kendimizi bu güzel çiceklerin önüne atıp onları sonsuza kadar sürecek bir şekilde koklamak geçmiyor mu? Bizim suçumuz mu bu tabi ki hayır. "

Bu konuşmalar ve diğer aileler ile daha da güzel kaynaşmalar yaşanması ile beraber yolculukta sona ermişti ve kendilerini kapının önünde bulmuşlardı. Ve o büyük heybetli kapı daha yakında oldukça güzel ve filmlerden fırlamış gibi duruyordu. Rüstem Bey üzerinde ki motifleri inceleme fırsatı bulamadan kapı ağır bir şekilde ve hafif bir gürültü ile açılmaya başladı. Kapının arkasından doğru yürüyen adamı hemen tanımış ve rahatlamıştı sonunda tanıdık bir yüz diye, Halil Çetinoğlu.

Halil Çetinoğlu kapının önüne kadar gelip önce bir ailere baktı. Daha önceden tanışmış olduğu bir kaç kişiye başıyla hafif bir selam verdi. Ve çeketinin önünü ilekleyip boğazını çok hafifce temizledi. Sonra da toplanan ailere hitaben;

-" Sayın misafirlerimiz hepiniz hoş geldiniz Akademimize. Evet biz buraya Genel Akademi diyoruz. Burası Türkiye'de yer alan diğer 9 yerden ve eğitim yuvasından biri ve bir çok güçlü ve köklü aile, kurum, şirket ve Devletimiz tarafından desteklenmektedir. Zaten bazılarınız daha önce de geldi ve bunları kendi gözleri ile gördü bizlere güven duyup en değerli hazinelerini hiç çekinmeden emanet etti. Evet şimdi hayat bir yoldur. Uzun bir yol... Bu yolda bazen virajlar bazen yokuşlar olacaktır. Bazen düm düz gidecek ve sizleri belki de sıkacaktır. Bazen ise çok rahat bir şekilde ilerlemenizi sağlayacak ve sizleri mutlu edecektir işte Topluluk Akademileri tam da bu yolun bu ayrmında; sizleri mutluluğa, çocuklarınızı daha emin ve güvenilir bir geleceğe ulaştırmaya yardımcı olmak için vardır. Sakın çekinmeyin, sakın aklınızda bir şüphe olmasın sizler burada bizlerin misafiri başımızın taçısınız. Lütfen kendinizi evinizde hissediniz. Tekrardan hepiniz hoş geldiniz." dedi. Bir an duraksadı etrafına bir göz gezdirdi ve sonra,

-" Arkadaşlarımız sizlere yardımcı olacak ve dinlenmeniz için odalarınıza kadar eşlik edip sizleri yerleştirecek. Bu süre zarfında sormak istediğiniz soruları sorabilirsiniz. Onlarda zaten sizlere hem odanızı hem de çevreyi genel hatları ile anlatacaklar. Akşam yemeğinde görüşmek dileğiyle ve şimdiden iyi istirahatler."



5 Nisan 2016 Salı

BU BİR UMUT





BU BİR UMUT


Küçük bir çocuk henüz 10 yaşında ve hiç bilmediği bir dünyaya ilk adımını atmaktaydı. Etrafı orman ile çevrili bir malikaneye girmek üzereydi. Oçok seyrettiği fantastik filmlerde ki büyük şatolara benzetmişti dışarıdan. Biraz heyecan  biraz merak ve git gide artan bir kalp çarpıntısı... Kendisi gibi bir çok çocuk vardı onunla beraber kimi ailesiyle gelmiş gibiydi etraflarında koşuşturan o yetişkinler başka kim olabilirdi ki çünkü kendisi de yalnız değildi ve bu dünyada en çok sevdiği ve hep ona destek olacak anne ve babasıyla beraber gelmişti buraya. Uzun bir yolculuktu, önce trene binmişlerdi ve -" bilinmeyene yolculuğa herkes hazır mı ? " diye bağırıyordu kondüktör.

Yaklaşık 10 saat sürmüştü bu tren yolculuğu ve süpriz olsun diye kimse çocuklarına nereye gittiklerini söylememişlerdi. Bir macera değil miydi bu ? ve bir umuta yolculuk.... İşte böyle başladı süprizlere açılan kapılardan geçerek ve her anı bir heyecan bir ümit olan yolculuk. Evet bu büyük yürekli çocuğun tek bildiği karadeniz tarafında bir yere gittikleriydi. Ama ne şehir adı duymuştu ne de ilçe. Anne ve babası gizli gizli konuşurken kulak misafiri olmuştu ; annesi -" İyi de çocuğu nereye götüreceklermiş bu eğitimi nerede vereceklermiş ? Söylesen ne kadar sürecekmiş ve bizim çocuğumuzu bu kadar özel yapan nedir ? " diye arka arkaya soruları sorarken babası cevap olarak sadece - " hanım daha kaç kere söyleyeceğim karadenizde bir şehirmiş hem güvenli hem korunaklı bir yer. Düşünsene tam bir eğitim yuvasıymış orası ve çocuğumuzun bu farklı güzel yeteneğini geliştire bileceği bir yermiş. " demişti.

Ve tren yolculuğu büyük bir ormanın kıyısında bittiğinde çocuk cevresinde uzanan ağaçlara bakakalmıştı. Bu yaşına kadar hep yan yana binalar gören bahçelerinde ki sadece iki veya üç tane kiraz ağaçlarını bilen çocuk şimdi sanki tüm ağacların toplanıp geldiği bir krallıkta gibiydi. Çeşit çeşit her biri birbirinden farklı bu ağaçlar sanki sonsuzluğa uzanıyorlardı. Bitmek bilmeyen ve gökyüzünü kapatan bir dallar kümesi vardı. Ama yine de her yer ışıl ışıl güneş dalların yaprakların arasında muhteşem şekilde dansını yapmaktaydı. Tam bir büyüleyici manzara diye düşünüyordu çocuk ve şimdiye kadar böyle bir yeri daha önce hiç görmemiş olmanın buruk üzüntüsünü yaşadı. Koşmak istiyordu ağaçların arasında kayıp olmak hatta bazılarının üzerine çıkıp en tepeye ulaşmak istiyordu. İlk bakışta bir çoğu da yoğun ve sığ dallarından dolayı buna imkan verecek gibi görünüyordular. Ancak daha yolculukları bitmemişti. Ve bu sefer biraz ileriden bir ses duydu : Genç ama tok bir ses - " Lütfen bu tarafa doğru ilerlemeniz mümkün mü ? " diye onlara sesleniyordu. Trenden inen aileler gence doğru yürümeye başlamışlardı bile ve bir anda babasını da kendi kolundan tutmuş o yana doğru giderken buldu. Annesi hemen arkalarında onlara bakıp gülümseyerek yürüyordu.

Yaklaşık bir beş dakika ormanın o güzel patikasında yürüdükten sonra kendilerini bekleyen otobüslerin bir kaçını görebilmişlerdi. Çocuk hemen saymaya başladı 3,,4,5,...9,10,.... derken 20 tane saydı gözünden kaçan var mıydı bilemiyordu. Ancak oldukca fazla bir sayıydı bu. Bir an durdu , çevresine bakmaya başladı onunla beraber tren garında bekleyenler, onunla beraber bu yolculuğa çıkanlar gerçekten bu kadar fazla mıydı? Şaşırmıştı... Otobüslere binmeye başlayan bu insanlar gerçekten nereye gitmekteydi ya kendisi bu sorunun cevabını biliyor muydu ? İlk okulda hocası ona demişti - " Umut sen gerçekten de çok farklı ve yetenekli bir çocuksun eminim ki senin için çok daha iyi bir okul bir yer var ve sen kesinlikle oraya gitmelisin. " o zaman anlamamıştı öğretmeninin ne demek istediğini ve sadece dinlemişti hiç bir tepki göstermeden. Sonra babası akşam eve geldiğinde bir sevinçle - " hanım duydun mu bugün olanları ? Oğlumuzun öğretmeni beni aradı ve bize bir okul öneri bir de telefon numarası verdi. Oğlumuzun hayatı bundan sonra çok değişecekmiş onu çok güzel günler ve arkadaşlar beklemekteymiş. Dünya üzerinde bulunan en iyi eğitim kurumlarında bir tanesine devam edecek ve bu geleceği için çok iyi olacakmış. " demişti. Evde süren uzun sohbet ve konuşmalar sonrasında da bu yolculuğa çıkmışlardı.

2 Nisan 2016 Cumartesi

Ve Bilim Kurgu Gerçek Olursa...







Ve Bilim Kurgu Gerçek Olursa...

Yanlış anlamayın daha uçan arabalar yok piyasada.
Veya uzayda hala koloniler kurmadı insanoğlu
Gerçi bunu yapsa yapsa o çok medeni avrupa miletleri yaparda neyse bu başka bir konu..
Evet insanlar henüz bilim kurgu filmlerinin o teknolojisine ve medeniyetine ulaşamadı ama galiba canavar kısımlarını keşfetti.
Evet hava kirliliği, ozon tabakasının delinmesi ve git gide büyümesi, buzulların erimesi derken de değişik türleri keşfettik....
Şaşırmayın öyle değişik tür dedim dye hemen. Bildiğiniz insandan türeme bunlar...
Tamam panik yok korkmayın hemen ne oluyor diye. Şöyle açıklayayım, takma tırnaklar, delinmiş kaş, dudak, diş, dil, çene, kulaklar ( bak hemen birileri atlayacak arkadaş kulakta delikler yeni oluşmuyor diye, zaten insanlar oraya küpe takmak için yüzyıllardan beri deliyorlar diye, ama bu öyle bir iki tane değil adam ve/veya bayan sanki gines rekorlar kitabına kulakta ki delik sayısından girmeyi kafasına takmış gibi açtırdığı o delikler işte... ) ve daha nice vücut organlarına yapılan o işkenceler...
Evet insanlıktan çıkıyoruz. 
Zaten çoktan vicdanımızı kayıp ettikte şimdi şekil olaraktan çıkma gayretindeyiz.
Düşünsenize Supernaturalda ki tüm o yaratıklar, nerdeyse gerçekmiş gibi diziden sıçramış ve sokakta sizin ile yan yana yürüyorlar ...
Tamam biliyorum biraz fazla ileri gittim ama haksız da sayılmam ki.
Sokakta onları gören çocuklar artık geceleri uyumak istemiyorlar.
Tek başına yatan bu ufak yavrular artık toplum içinde bile bir ürperti ile dolaşıyorlar...
Ve daha da kötüsü olabilir onlardan birine özene bilirler.
İşte sonrasını siz düşünün...
Eee artık uzaya çıkma kısmına da gerek kalmaz nasıl olsa uzaylılar aramızda dolaşıyor :)
Tebrikler " ÇAĞ " atladık.

1 Nisan 2016 Cuma

Çalışmak...







Çalışmak...
Sabah çıkarsın evden herkes gibi.
Farkın yoktur milyonlardan ve koşturursun
Geç kalmış bir otobüse,
Belki de çoktan geçmiş bir dolmuşa,
Hiç sende durağı olmayan trene...
Bir sıçak cay bile boğazına dizilir çoğu zaman
Ve bir lokma öyle kolay geçmez her zaman
Hani bıraksalar bütün gün uyursun ya
İşte o da bir hayaldir ulaşılmaz olan
Çünkü sen ki haftasonları bile sıçrarsın yatağından
Ve düşünürsün ne yapsam diye
Alışmış bir kere beden ve yürek
Boşluk zulüm olur her geçen saniye
Ama bir rahatlama bir ferahlık hep aynı yerde
Adıdır işte bunun, Aile
Sihirli bir kelime diye sakın düşünme,
Çünkü seni sen yapan herşey onda gizli...