İzleyiciler

28 Aralık 2014 Pazar

EDEP VE HAYA





EDEP VE HAYA 





'Gezdim Halep ile Şamı 
Eyledim ilmi talep 
Meğer ilim bir hiç imiş
İlla edep illa edep.         
Yunus Emre


Yunus Emre'nin yukarıda ki dizeleri ne kadar da önemli. Zamanımızın en büyük ihtiyacını bize anlatıyorlar, edep. Kaybettiğimiz en büyük değer ve bizi biz yapan bir erdem. Hem gelenek ve kültürümüzde bulunan hem de dinimizin emri olan edep.
Evet artık pek bulunmayan bir hazine belki de...
Define haritalarına ihtiyacımız var belki de...
Yerini bulabilmek için hatta nasıl kullanıldığını anlatan bir kullanım kılavuzu olmalı belki de...

Güzel ahlak, incelik ve terbiye bütün bunlar hatta daha fazlasını kapsıyor aslında edep. Bir toplumsal erdemden çok bir kaç erdemi içinde barındırır edep. İnsanlara iyi davranmak, büyüklere karşı saygılı olmak, küçüklerini sevmek, bulunduğumuz ortama  uygun davranmak gibi daha nice anlamı vardır...

Mevlana Celaleddin-i Rumi (K.S.) ne kadar da güzel ifade etmiştir aslında edebi. ''İnsanla hayvan arasındaki fark edeptir.'' Evet yıllarca bize öğretilen bir ezberi bozuyor. Hayvan ile insan sadece akıl olarak değil edep olarak da birbirinden ayrılmaktadır.

Edep konuştuğun zaman dilini korumaktır; yalnız kaldığın zamanda kalbini korumaktır.
Edep dili tutmak, nefsi küçültmek ve kalbi korumaktır.
Utanmaktır edep, aklın bir yansıması belki de yüksek bir terbiye ama hiç kuşkusuz eğitimimizde en büyük öncelik olmalıdır. Bu yozlaşmış, saygının kalmadığı dünya da belki de anahtar kelimedir. Medeniyetin gerçek anlamı ve hatta tam karşılığıdır. En büyük kültürel miras hatta kültürün tam kendisidir.
Edep ile ilgili daha neler neler söylenmiştir. İşte bunlardan bir kaçı;
En güzel edep güzel ahlaktır. H.z Ali
İnsanlık adabını ilimden önce öğrenmek gerekir. İmam Malik
İnsana, faidesiz çok bilgiden ziyade, edep ve yüksek terbiye lazımdır. A.İbni Mübarek

Peygamber Efendimiz (S.A.V.) de edep hakkında bir çok Hadis-i Şerif bırakmıştır bize. Ve Kuran-ı Kerim'de bir çok ayet bulunmaktadır.
''Haya imandandır.'' Bizim en çok duyduğumuz belki de bildiğimiz bir Hadis-i Şeriftir.
Peygamber Efendimiz (S.A.V.) bir çok sohbetinde hayanın önemine vurgu yapmıştır. Hatta bir keresinde İmanın yetmiş(ya da altmış) kadar daldan oluştuğu ve hayanında bu dallardan biri olduğunu buyurmuşlardır.




27 Aralık 2014 Cumartesi

YILBAŞI MI NOEL Mİ YOKSA İNGİLİZ HİNDİSİ Mİ





YILBAŞI MI NOEL Mİ YOKSA İNGİLİZ HİNDİSİ Mİ



Peygamber Efendimiz (S.A.V.) bir hadisinde ''Kim kendini bir kavme benzetirse, o da onlardandır'' buyurmuşlardır. Toplumların kendilerine ait gelenek ve görenekleri vardır. Yıllar içinde değişen, gelişen ve başka yollara ayrılan adetleri mevcuttur. Hristiyanların kutladığı Noel,  Yılbaşı gibi bayramlarda zamanla Müslüman toplumlara da empoze edilmiştir.

Bu iki bayram sanki tüm dünyanın bir kutlaması olarak lanse edilmiştir. Noel'in aslında yılbaşı kutlamalarıyla hiç bir ilgisi bulunmamaktadır. Noel aslında H.z İsa'nın doğumu olarak kabul edilen 25 Aralıkta hristiyanlarca kutlanan en önemli bayramlarından biridir. Ortodoks ve Katolik Hristiyanları her ne kadar bu tarih üzerinde anlaşamasalar bile genel kabul edilen görüş H.z. İsa'nın 25 Aralık günü doğduğunu düşünmektedir.

Evet H.z. İsa bizimde peygamberimizdir. Bizde O'nun peygamberliğini kabul ediyoruz. Ancak Hristiyanlar O'na farklı bir anlam ve görev yüklemişlerdir. H.z. İsa'yı töbe haşa Allah'ın oğlu olarak kabul etmektedirler.
İşte bu neden ile bizde onlara benzememek için bu tür kutlamalara katılmamalıyız. Aksi takdirde Hadis-i Şerif gayet açık '' Kim kendini bir kavme benzetirse, o da onlardandır.''

Biz Noeli değil yılbaşını kutluyoruz diye düşünenlere gelincede. Yılbaşında süslediğiniz Çam ağacı ritüeli aslında bir Noel geleneği olduğunu bir çok kaynaktan öğrenebilirsiniz. Hatta daha da geriye gidersek Semavi Dinlerden önce pagan inançlarında Hristiyanların bu adetlerine rastlamak gayet mümkündür. Bir çok araştırmacıya göre Hristiyanlar dinlerine pagan sembollerini yerleştirerek dinlerine daha fazla katılımı amaçlamışlardır. Yılbaşı, noel kutlamalarının çok eski tarihlere dayanan, bu uygulamalara örnekler teşkil ettiği daha da önemlisi o günlerde yapılan ağaç süsleme, eğlenmenin aslında tamamen bir pagan sembolü olduğu söylenmektedir.

Hatta hindi kesmenin bile yılbaşı ve noel kutlamalarıyla bir ilgisinin olmadığı öne sürülmektedir. İngilizler Amerika kıtasını ilk işgal etmeye başladıklarında orada ki kızılderililere şükranlarını sunmak onlarla bir eğlence düzenlemek istediklerinde kıta da bulunan yabani hindileri keserlermiş. Hindi hem avlaması kolay hem de bol bulunduğundan dolayı her kutlamada mutlaka sofrada olurmuş. Zaman ile büyüklüğü ile bolluk ve bereketin sembolü haline gelmiş. Daha sonrasında git gide yılbaşı kutlamasında ki değişmez yerini almış.

''Sen onların milletlerine tabi olmadıkça yahudiler de hristiyanlar da senden asla hoşnut olmazlar.De ki: ''Herhalde yol Allah yoludur.''Şanım hakkı için sana vahiyle gelen bu kadar bilgiden sonra, faraza onların arzularına uyacak olsan, Allah'tan sana ne bir dost, ne de bir yardımcı bulunur.'' Bakara 120
Gayet açık ve net bir Ayet.
Evet bizler bugünlerde aslımızdan, neslimizden git gide kopuyoruz.
Evet biz kendi adet ve geleneklerimizden uzaklaşıyoruz.
Belki de git gide onlara benziyoruz.
Belki de paganlaşıyoruz.
Büyük bir tehlike var kapımızda...
Ayet ve Hadisler ile uyarıldık daha bir çok örneği var. Onlara başka toplumlara benzemenin bir müslüman için en büyük felaket olduğu ile ilgili.
Allah hakkımızda hayırlı olanı eylesin.

23 Aralık 2014 Salı

ESKİ ZAMAN



ESKİ ZAMAN



Bir kahvenin kırk yıl hatırı olurdu...
Peki şimdi moda hale gelen dürtmelerin RTlerin beğenmelerin ne kadar hatırı var.
İnsanlar artık birbirlerine çay kahve içmeye gelmiyor mu ?
Ya da geliyor da biz mi bilmiyoruz.

Günler vardı gerçi hala var teyzeler toplanıyor, her ay birinde...
Çocuklar sokaklarda oynarlardı cıvıl cıvıl dört bir yan...
Şimdi sokaklar boş ıssız ve sahipsiz kaldı.

Hatırlıyorum, eski mahallemde her akşam çocuklar toplanırdık. Saklambaç oynardık bazen gukalı saklambaç bazen yakan top ama genelde saklambaç...
Bahçelerde aileler sohbet ederlerdi her apartmanın bahçesinde banklar masalar sandalyeler olurdu. Evlerde demlenen çaylar eşlik ederdi koyu sohbete.
Ve tabi ki meyve ağaçları vardı. Kiraz,vişne ve elma ve daha başkaları...
Ağaca çıkan başka mahallenin çocuklarını kovalardık.

Mahallenin çocukları toplanır ve yolda maç yapardık. Bir başka tadı vardı o maçın ne halısaha ne çim saha bizim için değişilmezdi o yol üzerindeki maçlar. Bir başka tadı vardı orada koşmanın düşmenin ve o heyecanın. Parklar boş değildi o zaman bu kadar. Her akşam kalabalık olurdu masalarda çardaklarda boş yer bulmak tam bir sorun olurdu.

Arkadaşlar buluşur cafeye gitmezlerdi o zamanlar. Daha samimi daha içten ve belki paralarının yetmeyeceğinden dolayı parklarda buluşurlardı. Bir kola,kuruyemiş ve koyu bir sohbet. Bir köşe de kimseyi rahatsız etmeden belki de rahatsız edilen olarak geçen o sohbetler...
Uzun soluksuz ama bir o kadar da çabuk akardı zaman...
Daha bir samimiydi o zamanlar sanki insanlar.
Daha bir coşkuluydu o zaman çocuklar..

Her an bağlı olma derdi yoktu o zamanlar. Her an bir dürtme RT geldi mi var mı yok mu derdi yoktu. Sohbetler oyunlar hep yan yana olurdu o zamanlar...
Ve bir kahvenin kırk yıl hatırı vardı o zamanlar..

20 Aralık 2014 Cumartesi

DAHA FARKLI BİR DÜNYA





DAHA FARKLI BİR DÜNYA


Bu dünya da herkes hata yapabilir. Hepimizin içimizde sakladığı kimseye söyleyemediği sırları vardır. Hep bizim ile olan hep bizim ile nefes alan sırlar...

Sonsuza kadar içimizde saklayacağımız, dostlarımız ile dertleşirken bile anlatamayacağımız sırlar. Onlar bizim özelimizdir ve içimizde saklı kalmasını bize özel olmasını isteriz. Çünkü hem böyle daha güvenli olur hemde daha özel.

Farklıdır insanlar farklıdır yaşamları hatta çevreleri bile farklıdır ne kadar aynı olsa da... En iyi dostu kişinin belki de aynada ki yansımasıdır. Gerçekten öyle mi? Yoksa öyle düşündüğümüzden midir bütün bu sırlar? Bu dünya da milyarlarca insan yaşıyor ve bir onun kaç katı kadar daha yaşadı yaşayacak. Bir o kadar daha sır gizem demek değil mi bu ? Hiç düşündünüz mü belki de dünyada ki bütün savaşların nedenidir bu sırlar.

Belki de Afrika'da ki aç çocukların açlıktan susuzluktan ölenlerin tek nedeni...

Belki de Filistin'de Suriye'de devam eden ve devam edecek olan savaşların tek nedeni...

Biz hatalarımızı, yanlışlarımızı ve kusurlarımızı kabullendiğimizde mi daha iyi bir dünya olacak. Yoksa bizler bunları saklayıp toprağın derinliklerine gömdüğümüzde mi?

Biz başkalarının da aynı şartlarda aynı koşullarda yaşamadığını öğrenince mi daha farklı olacak dünya...
Biz empati yapmayı öğrendiğimizde mi?

Özgürüz diye sokaklarda dolaşırken mi daha güzel bir dünya olacak ya da özgürlük kadar sorumluluğumuzun farkına vardığımızda mı?

Herkesin birbirinden farklı istekleri hayat tarzları ve zevkleri olduğunu anladığımızda mı daha farklı olacak her şey...

Sırların yine olduğu ama kimsenin sırrından korku duymadığı bir dünya da...
İki arkadaş arasında güzel bir anı gibi sırlar olduğunda...
Belki de küçük bir şaka olduğunda sırlar...
Ya da iki dostun arasında bir şifre olduğunda sırlar belki o zaman farklı olacak dünya...
Belki de yaşamın kendisinin bir sır olduğunu anladığımız da mı daha farklı olacak bir dünya...
Daha bir yaşanılası daha bir özgür ve daha bir bilinçli olacak dünya... Herksin birbirinden farklı olduğunu kabul ettiğinde ama herkesin birbirine sıcacık gülümseme ile baktığında bir dünya da...
Saklanılacak el altından saman altından yürütülecek hesapların olmadığı bir dünya da...
Her şeyin insanlar için olduğunu ama yine her şeyi bizlerin koruması gerektiğini fark ettiğimiz bir dünya da...

17 Aralık 2014 Çarşamba

HADİSLER İLE ÖLÇÜLÜ VE DENGELİ OLMAK




HADİSLER İLE ÖLÇÜLÜ VE DENGELİ OLMAK

Öncelikle burada yazdığım yazılarda herhangi bir kesimi hedef almak gibi bir gayem yoktur. Ya da herhangi bir cemaati, görüşü kötülemek için yazılmamıştır. Zaten ne bilgim olabilir ne de haddim. Bu kısa hatırlatmayı yaptıktan sonra yazıma başlayabilirim.

Peygamber Efendimizin(S.A.V.) bir hadisi ile devam edelim o zaman : "Din kolaylıktır. Dini aşmak isteyen kimse ona yenik düşer. O halde orta yolu tutunuz,  en iyiyi yapmaya çalışınız, o zaman size müjdeler olsun;  günün başlangıcından, sonundan ve bir miktarda geceden faydalanınız." Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet etmiş bu Kutsi hadisi. Aynı anlam ve içeriği taşıyan Buhârî'nin de hadisi mevcuttur: "Orta yolu tutunuz, amellerinizi mükemmelleştirmeye ve Allah'a yakın olmaya gayret ediniz. Sabahleyin, öğle ile akşam arası çalışınız. Bir parça da geceden faydalanınız. Aman acelesiz gidin, telaşsız gidin ki, menzilinize, varacağınız hedefe ulaşasınız. "
Evet bu hadisler üzerine de anlaşılacağı üzere Islam bize orta yolu emretmektedir. Aşırılıktan kaçınmalı ve uzak durmalıyız. Bir takımın, bir partinin ya da bir görüşün aşırı derecede takipçisi olmamalıyız. Yaptıklarımızda ve davranışlarımızda aşırıya gitmemeliyiz.
Sıkı sıkıya bir düşünce ve gruba bağlı kalmak çoğu zaman bizi objektiflikten uzaklaştırmaktadır. Çünkü artık tarafsız düşünemeye biliriz. Bakış açımızı belli kalıplara sokmak veya başkalarının ya da başkasının tüm düşüncelerini kendimize empoze etmek bizleri kendimizden uzaklaştırmaktadır.
"Sevdiğini ölçülü sev, belki bir gün düşmanın olabilir. Kızdığına da ölçülü kız, belki bir gün dostun olabilir. "  Hadis-i Şerifte de buyurduğu gibi ölçülü olmak her zaman en güzel ve ideal olanıdır.
Ölçülü ve dengeli olmak ile ilgili kutsal kitabımız Kur'an ı Kerim de birçok âyet bulunmaktadır. Hadid Suresi, Rahman Sûresi ve En'am Suresinde olduğu gibi daha birçok ayette ölçülü olmanın önemi vurgulanmıştır.



13 Aralık 2014 Cumartesi

KÜÇÜK BİR ANI KALMIŞ AKLINDA...





KÜÇÜK BİR ANI KALMIŞ AKLINDA...



Küçük bir anı kalmış aklında...
Issız yollarda karanlık sokaklarda..
Çocuk neşesinden çok uzaklarda..
Küçük bir anı kalmış aklında...

Delice akan zamanda...
Durmayı bilmeyen hayatta..
Belki de tutulmayan sözlerde...
Küçük bir anı kalmış aklında...

Zamansız gelen haberde...
Habersiz giden dostlarda..
Kimsesiz yalnızlık zamanlarında...
Küçük bir anı kalmış aklında...

Yetişemediği çocukluğunda...
Büyüyemediği yetişkinliğinde...
Belki olamadığı insanda...
Küçük bir anı kalmış aklında...

12 Aralık 2014 Cuma

HAYAT ; EĞLENCE Mİ YOKSA İMTİHAN MI ?




İmtihan Dünyası
 

   Hayat, bir imtihan biz bunu bazen unutuyoruz. Ve herşey güllük gülistanlık olsun istiyoruz. Oysa Ayeti Kerime de ne demiş; "Biz gök ile yeri ve aralarındaki şeyleri, boş bir eğlence için yaratmadık. Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, elbette onu katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık öyle yapardık. " Enbiya/16-17
   Ne kadar açık bir şekilde anlatmış bizlere Yarabbim. Herşey net ve kesin bu dünya bir imtihan yeri eğlence ve sefa sürme yeri değil.
   Bütün bu imtihanlara sıkıntılara göğüs gerip hamd ve şükür etmek gerekiyor. Elbette bizler kuluz ve her daim çeşitli sıkıntı ve dertleri çekeceğiz. Kimimiz hastalıktan kimimiz malından kimimiz evladından imtihana tabi tutulacak. Sabr edip şükür ve hamd etmeyi bilenlere ne büyük müjdeler var.
"Çaresiz biz sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz. Müjdele o sabredenleri! " Bakara/155 Bakara süresinde de bir zat müjdelenmiş bu kişiler daha ne olsun.
   Evet dünya hayatının şaşalı gösterişli bir yanı da var. Evet dünya da herkes böyle dertlerle muzdarip değil belki. Ama unutmamak lazım herkesin kendisine göre bir sıkıntısı vardır. Hiçbir şey dışarıdan görüldüğü gibi değildir.
   Allah her kuluna kaldıra bileceği kadar dert verir. Her dağın karı farklıdır. Insanlar da huy, kişilik ve daha bir çok yönden birbirlerinden farklıdır. Bunu en iyi bilen de tabi ki Allah (c.c.) dir. Ve bizlere taşıyamayacağımız dert , imtihan vermez inşallah.

6 Aralık 2014 Cumartesi

DOST SOHBETİ


DOST SOHBETİ



   Dost sohbetindeyiz burada biz bize...
   Gönlümüzden geçenleri yazıyoruz
   Ama ezbere değil yazdığımız
   Önce konuyu bir araştırıyoruz
   Öyle göz ucuyla değil yazdığımız

   Havadan sudan olmaz pek yazdığımız
   Allah rızası tek amacımız
   Herşeyi bilmesekte öğrenmek isteğimiz.
   Bir dost sohbetindeyiz...
 
   Tek hobisi bu olan,
   Yanında bir sıcak çayı olan,
   Hep yüreklerde olan,
   Tek isteği Allah rızası olan.
 
 

3 Aralık 2014 Çarşamba

KUL HAKKI




KUL HAKKI 




   ''Üzerinde kul hakkı olan, ölmeden önce ödeyip helallaşsın! Çünkü ahirette altının, malın değeri olmaz. O gün, hak ödeninceye kadar, kendi sevablarından alınır, sevabları olmazsa, hak sahibinin günahları buna yüklenir.''  Buhari
   Kul hakkı bize sıkı sıkıya yapışmış bir gömlek gibi...
   Zamanımızın en ağır yükü belki de...
   Bu dünya da helalleşilip halledilmesi gereken bir görev ve zorunluluk. Hadis-i Şerif'te de belirtildiği gibi ahirete bırakılması oldukça sıkıntılı.
   Bizler bu çağın koşullarında her daim bu büyük günaha açık bir şekilde yaşıyoruz.
   Kimimiz ticarette kimimiz bakkalda, markette kimimiz ise gıybette her daim kul hakkı yiyoruz belki de...
   Sanki hiç bitmeyecek bir dünyadayızda ve onun için birbirimiz hakkında atıp tutuyoruz. Diğerini kötülüyor ve ötekileştiriyoruz. Günahsız gibi herkesi münafık görüyoruz.
   Sokağa çıkmaya bir insan hemen büyük günah deryasına adımını atıyor sanki. Her köşe başında bir olay bir durum. Her evde bir dedikodu kazanı...
   Öylece akıp gidiyor işte zaman sanki sonsuz bir nehir gibi...
   Maddi manevi bir çok şekli var kul hakkının. Bazen bilmeden birisinin hakkına giriyoruz
   Bazen ise bilerek ve isteyerek bu yola giriyoruz.
   Affı biz aciz kullara bırakılmış. Bir Hadis-i Şerif'te '' Benim huzuruma ne ile gelirseniz gelin affederim ancak kul hakkı ile gelmeyin'' diye buyurulmuştur.
   Evet Kul hakkında, Allah insanların birbiriyle helalleşmesine bırakmıştır.
   Üç günlük bu dünya için değer mi bir kardeşimizin kalbini kırmaya onun hakkını gasp etmeye.
   Yaşadılar yaşıyoruz ve yaşayacaklar ama bu devran hep değişecek kimse kalıcı değil işte bu kimselere kalmayacak diyarda hak yememeye gayret göstermeliyiz.